Hız, tüketim, gelişme (veya birçokları için geriye düşme) ekonomisi içinde hemen her kesim kamu yönetiminden, yerel otoritelerden, işyeri yöneticilerinden, sivil toplum kuruluşlarından, hatta aile bireylerinden mükemmellik talep ediyor.
Her ne kadar taleplerin boyutu, şiddeti, yankıları, derinliği, ülkeden ülkeye, durumdan duruma farklılıklar içeriyor olsa da temelde tüm MÜKEMMELLİK talepleri haklı görülebilir. Fakat işin bir başka boyutu var…
Talepkar olduğumuz ürün/hizmetler için bizden birey / yurttaş / tüketici olarak beklenebilecek önkoşullar, davranışlar için yeterince katkıda bulunuyor muyuz? ……….? ……….? ……….?
Herkes temel insan haklarına kuşkusuz sahiptir (olmalıdır). Temiz havayı solumak, uygun koşullardaki evlerde ve çevre koşullarında yaşamak, lezzetli ve besin değeri uygun ürünlerle beslenmek, temel eğitim olanaklarına sahip olmak, geleceğimizi güvence altında görmek tümümüz için gereklidir ve önemlidir.
Ama ya ödevler? Herkese yetecek kadar gıda ve içecek üretimi hijyenik koşullarda nasıl gerçekleşecek? Merkezi hükümetlerin, yerel yönetimlerin dev gider bütçeleri hangi gelirlerle denkleştirilecek? Teknolojik gelişmeler tüm insanlık yararına hangi somut projelerle sunulacak? Şirketlerin, sivil toplum kuruluşlarının ayakta kalması ve gelişmesi için neler yapılmalıdır?
Tüm bu sorular ve ardından gelebilecek pek çok soru popülist bir yaklaşımla kolayca yanıtlanabilir: Politikacılar, merkezi ve yerel kamu görevlileri, seçilmiş / atanmış tüm yöneticiler, işletme sahipleri, aile ölçeğinde ise babalar ve anneler bu taleplerin karşılanmasından doğal olarak sorumludurlar.
Gelelim gerçeğin diğer boyutuna …
En küçük birim olan aileden başlayarak, çevreye ve topluma duyarlı,sorumluluk alan, katkı sağlayan, gönüllü, bilgili, hünerli BİREYLER olmadan bu istekler yeterince karşılanamaz. İşte MÜKEMMELLİK kriterlerinin ağırlıklı olarak liderlik, çalışanların yönetimi/memnuniyeti, politika ve strateji, kaynakların yönetimi, özellikle de TOPLUMSAL SORUMLULUK başlıklarındaki olmazsa olmaz şartlar, bilinçlendirilmiş, sorumlu ve yetkilendirilmiş bireylerle yerine getirilebilir.
Haksız eleştirilerde kullanılan bir atasözümüz var: “İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır”
SÜRDÜRÜLEBİLİR MÜKEMMELLİĞE doğru yol alırken; çuvaldız gençlere, çalışan kesimlere, kentlilere, köylülere, yurttaşlara; iğne ise anne/babalara, eğitmenlere, yöneticilere, bürokratlara, politikacılara yönlendirilebilir. Ama bir şartla;
İster çuvaldız ister iğne olsun, SORUMSUZCA davrananın canı sonsuza dek yansın…. desem bana katılır mısınız?